Anadolu’da bazı insanlar vardır; sadece yaşamakla kalmaz, yaşadığı yere ruh verir, sıcaklık verir.
Çumra’da bir doktor vardı: Dr. Ömer Yıldırım.
Ama ona sadece “doktor” demek eksik olur.
O, Çumra’nın hafızasıydı.
Sokağın adını, mahallenin hikâyesini, yaşlının derdini, gencin sevincini bilirdi.
Kimi zaman bir ağabeydi, kimi zaman bir sırdaştı.
Bazen bir öğüt verirdi, bazen sadece susup dinlerdi.
Ömer Hoca’nın hikâyesi, Anadolu’nun saf yüreğiyle yazılmış bir hikâyeydi.
Muayenehanesinden çıkan yaşlı bir teyzenin yüzündeki tebessümde, küçük bir çocuğun korkusuzca doktor koltuğuna oturmasında vardı onun izi.
Şifa arayan herkese zaman ayırırdı; ilacı reçeteyle değil, önce gönlüyle verirdi.
Geçtiğimiz günlerde, balkonda kuşlara yem vermek isterken yaşanan o elim kaza, hepimizin içini dağladı.
Sanki sadece bir insanı değil, bir zamanı da yitirdik.
Çumra yetim kaldı.
Onun vefatı, Anadolu’nun doktorlarına gösterdiği ihtimamı bir kez daha hatırlattı bana.
Neşet Ertaş’ın “Doktor Mehmet Ali Altın” türküsünde dediği gibi:
“Derdimi bilmeyen doktor neylesin…”
Ömer Hoca, sadece bedeni değil, ruhu da iyileştirirdi.
Onun odasına girenler, dertlerini unutur, umutla çıkardı.
Cenazesinde yüzlerce insan vardı.
Dualar yükseldi gökyüzüne, ağıtlar değil, minnet dolu fısıltılarla uğurlandı.
Çünkü iyi insanlar için sessizce ağlanır Anadolu’da.
Şimdi Çumra’nın toprakları, kendi evladını bağrına bastı.
Ömer Hoca’nın adı, belki bir sokağa verilir bir gün…
Ama en kıymetlisi, onun adı çoktan insanların yüreğine yazıldı.
Bir Anadolu doktoruna veda ederken, bir kez daha anlıyoruz:
Bazı hayatlar sadece yaşanmaz, yaşatılır.
Ruhunuz şad olsun, Dr. Ömer Yıldırım.
İyi ki vardınız.