Dünya üzerinde ülkelerin yaklaşık dörtte biri yolun solun tarafında sürüyor.
Aslında yolun sol tarafında araba sürmek dendiğinde aklımıza yalnızca İngiltere gelse de, bu uygulama bilindiğinden daha yaygın. Fakat yine de bu işin İngilizlerle büyük bir bağı var. Şöyle ki: yolun sol tarafında süren ülkelerin çok büyük bir kısmı eski İngiliz kolonileri. En yakınımızdaki örnekse elbette Kıbrıs. Atlantik adalarının büyük kısmı, Güneydoğu Asya’da Bangladeş, Endonezya, Tayland gibi onlarca ülke, Okyanusya’da yer alan ülkeler ve yine Afrika’da çok sayıda eski İngiliz kolonilerinin yer aldığı ülkede trafik sol şeritten akıyor.
İngiliz kolonisi olmayan ancak yine de sol şeritte araç sürülen ülkelere en büyük örnekse Japonya. Ancak bu işte de İngilizler’in parmağı var. Hiç bir zaman İngiliz kolonisi olmadığı halde, Japonya’da da araçlar sol şeritte sürülüyor ve bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi, 19. yüzyılın sonlarına doğru Japon demiryolları inşa edilirken, bu konuda teknik ve maddi desteğin İngilizler tarafından sağlanmış olması. Teknik olarak buna göre dizayn edilmeye başlanmış olan demir yollarını, ilerleyen yıllarda önce kara yolları takip etmiş; sonrasındaysa henüz 1900’lerin başında bu durum bir yasal düzenleme olarak yazılı hale gelmiş.
Peki Nereden Çıktı Bu Sağ – Sol Farkı?
Nobel ödüllü Alman yazar Thomas Mann’ın belki de en ünlü sözlerindendir: “Everything is politics.” (Her şey siyasettir.)
Belki komik gelecektir; ancak trafiğin iki farklı tarafında araç sürülmesinin altında tamamen siyasi bir mücadele yatıyor.
Aslen insanların kullandıkları araçlar en başta; ta atlara binilip savaşlara gidildiği zamanlarda, bugünkü nitelikte yollar olmasa da, sol şeritten yapılıyormuş diyebiliriz. Her ne kadar şu ankine benzer bir düzen olmasa da, sonuçta özellikle bürokratik sınıfın yoğun olarak yaşadığı büyük kentlerde, henüz 1700’lerin başlarından itibaren at arabalarıyla beraber bir trafik oluşmaya başlamış. Bu düzenin içerisinde de, aslen sağ elini kullanmaya alışık olan; ancak bunu bir savunma mekanizması sebebiyle daha çok silahlarını (o dönemler barutsuz elbette) kullanmak için yapan kişiler, örneğin iki atın olduğu bir at arabasının sağ tarafına oturarak ve yolun solundan gidip düşmanı sağ tarafına alarak yapmışlar. Nitekim o dönemlerde vites gibi bir şey de olmadığı için, sol el yalnızca atları yönlendiren iplerin tutulması için kullanılmış ve bu durum uzun bir süre aynen devam etmiş.
Ta ki 1789’daki Fransız Devrimi‘ne kadar…
Bu döneme kadar Paris’in sokaklarında aristokratlar yolun sol tarafında ilerler ve sıradan halkın da yolun sağ tarafından gitmesini; haliyle de iki ayrı sınıfın birbirine karışmasını engellerlermiş. Ancak kanlı devrim sonrasında artık yolun solunda gitmeye çekinen aristokratlar, tıpkı sıradan halk gibi yolun sağında at arabalarını sürerek ilerlemeye başlamış ve bu durum 1794 yılında bir kural olarak işlenmiş.
İşlerin küresel çapta bir siyasi mücadeleye dönmesi ise Napolyon’un ortaya çıkışı ile olmuş. Ülkemiz ders kitaplarında çok dile getirilmese de özellikle tarihi sevenler tarafından aşina olunan yüzlerce yıllık İngiliz-Fransız mücadelesinin baş mimarlarından olan Napolyon, hızla ilerleyen işgalleri sırasında Fransızlar’ın gücünü ispat etmek ve bu bölgeleri İngilizler’den ayırt etmek için trafiğin sağdan akması emrini vermiş. O dönemler topraklarına kattığı bugünkü İsviçre, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Polonya, Rusya ve İspanya ile Portekiz’in büyük kısımlarında yer alan topraklarda; yani Avrupa’nın çok büyük kısmında trafik henüz 1800’lerden itibaren sağdan akmaya başlamış bile.
Bu artık yayılmakta olan ve Napolyon’un ardından da kabul gören trafiğin sağdan akması durumu, İngilizler’in “dünyanın geri kalanından ayrı” durma politikaları kapsamında hiç benimsenmemiş.
Peki, eski bir İngiliz kolonisi olan ABD neden soldan değil de sağdan sürüyor?
Fransızlar ile İngilizler arasındaki trafiğin işleyişine bile yansımış olan mücadele, yalnızca Avrupa sınırlarında kalmamış elbette. Koloniler üzerinde de kendi izlerini bırakmak isteyen dönemin süper güçleri, bu durumu bir simge olarak kullanmışlar.
Ancak Kuzey Amerika’da işler tam da İngilizler’in beklediği şekilde devam etmemiş. 20. yüzyıldan itibaren İngilizler’den ayrılmayı başaran kolonilerin neredeyse hiç biri trafiğin işleyişini değiştirmemiştir. Ancak 18. yüzyılın sonunda İngilizler’den bağımsızlığını ilan eden Amerikalılar, eski sahipleriyle hiç bir bağlarının kalmasını istemedikleri için daha en başından bu işleyişten vazgeçmiş ve bir daha geri dönmesini de engellemişlerdir.
ABD’de trafiğin sağdan işleyeceğine dair ilk yazılı düzenlemeler, bu durumu belki de pekiştirmek istercesine ilk olarak Pennsylvania’da 1792 yılında, 1804 yılında New York’ta, 1813’te ise New Jersey’de kanunlaşmış ve ilerde de Federal hale gelmiştir.
Aynı dönemde Kanada’da olan durum ise hayli ilginçtir. Bir kısmı İngiliz bir kısmı Fransız kontrolünde olan Kanada, 1920’lere kadar tüm ülkede geçerli tek bir düzenlemeye tabi olamamıştır. Bu döneme kadar İngiliz etkisindeki British Columbia, New Brunswick, Nova Scotia, Prince Edward Island ve Newfoundland gibi bölgelerde trafik soldan; Fransız etkisindeki Quebec’ten Louisiana’ya kadarsa sağdan akmıştır.
Dünyada trafiğin hangi taraftan akacağı ise tıpkı dünya siyasetindeki hareketlilik gibi II. Dünya Savaşı sona erene kadar tam olarak belirginleşememiş ve ancak o tarihlerden itibaren özellikle çoğu Avrupa ülkesi sağdan trafiği işletmeye karar verebilmişlerdir.
Bu yazı amerikadabugun.com ekibi tarafından hazırlanmıştır. Direk alıntılarda kaynak belirtmeniz gerekir.